HASTALIK VE MUSİBETLER

ـ4692 ـ1ـ عن أبى هريرة وأبى سعيدٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما: ]أنَّهُمَا سمعا رسُولَ اللَّهِ # يَقُول: مَا يُصِيبُ الْمُؤْمِنَ مِنْ وَصَبٍ وََ نَصَبٍ وََ سَقَمٍ وََ حَزَنٍ حَتّى الْهَمُّ يُهِمُّهُ إَّ كَفَّرَ اللَّهُ بِهِ مِنْ سَيِّئَاتِهِ[. أخرجه الشيخان والترمذي.        »النَّصبُ والوصَبُ«: الوجع والمرض

.1. (4692)- Ebu Hüreyre ve Ebu Said (radıyallahu anhüma)’nın anlattıklarına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

“Mü’min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü hatta ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle müÔminin günahından bir kısmını mağrifet buyurur.” [Buhârî, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizî, Cenâiz 1, (966).]

ـ4693 ـ2ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]دَخَلَ رَسولُ اللَّهِ # عَلى أُمِّ السَّائِبِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْها. فقَالَ: مَالكِ  تُزَفْزِفِينَ. فقَالَتِ: الحُمّىَ! َ بَارَكَ اللَّهُ فيهَا. فقَالَ: َ تَسُبِّى الْحُمّىَ فإنَّهَا تُذْهِبُ خَطَايَا بَنِى آدَمَ كَمَا يُذْهِبُ الْكِيرُ خَبَثَ الْحَدِيدِ[. أخرجه مسلم.»تُزَفْزِيفينَ« بالزاي المكررة. وأصل الزفيف: الحركة الشديدة كأنه سمع ما عرض لها من رعدة الحمى؛ ويروى بالراء المهملة، من رفرفة جناح الطائر، وهى تحريكه عند الطيران. فشبه حركة رعدتها به، وا‘ول أكثر، واللَّهُ أعلم.

2. (4693)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ümmü’s-Saib (radıyallahu anhâ)’in yanına girdi ve:

“Niye zangırdıyorsun, neyin var?” dedi. Kadın: “Humma (sıtma)! Allah belasını versin!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da:

“Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!” buyurdular.”

ـ4694 ـ3ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]عَادَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَحْمُوماً فقَالَ لَهُ: أبْشِرْ فإنَّ اللَّهَ تَعالى يَقُولُ: هِىَ نَارِى أُسَلِّطُهَا عَلى عَبْدِى الْمُؤْمِنِ لَتَكُونَ حَظَّهُ مِنَ النَّارِ[. أخرجه رزين

.3. (4694)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hummalıyı ziyaret etmişti. Hastaya:

“Müjde! Zira Allah Teâla hazretleri diyor ki: “Humma benim ateşimdir, ben onu mü’min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibini dünyada tadmış) olsun.”

[Rezîn tahriç etmiştir. (Ahmet İbnu Hanbel’in Müsned’inde mevcuttur: 2, 440).]

ـ4695 ـ4ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ # إذَا أرَادَ اللَّهُ بِعَبْدٍ خَيْراً عَجَّلَ لَهُ الْعُقُوبَةَ في الدُّنْيَا، وإذَا أرَادَ بِعَبْدِهِ الشَّرَّ أمْسَكَ عَنْهُ بِذَنْبِهِ حَتّى يُوَافِيَ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه الترمذي

.4. (4695)- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, kıyamet günü cezasını verir.” [Tirmizî, Zühd 57, (2398).]

ـ4696 ـ5ـ وعنه رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: إنَّ عُظْمَ الْجَزَاءِ مَعَ عُظْمِ الْبََءِ، وإنَّ اللَّهَ تَعالى إذَا أحَبَّ قَوْماً ابْتََهُمْ، فَمَنْ رَضِيَ فَلَهُ الرِّضَا، وَمَنْ سَخِطَ فَلَهُ السَّخَطُ[. أخرجه الترمذي.

5. (4696)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Mükâfatın büyüklüğü belânın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musibete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz.” [Tirmizî, Zühd 57, (2398).]

ـ4697 ـ6ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: يَوَدُّ أهْلُ الْعَافِيَةِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِينَ يُعْطىَ أهْلُ الْبََءِ الثَّوَابَ لَوْ أنَّ جُلُودَهُمْ كَانَتْ قُرِضَتْ في الدُّنْيَا بِالْمَقَارِيضِ[. أخرجه الترمذي

.6. (4697)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler.” [Tirmizî, Zühd 59, (2404).]

ـ4698 ـ7ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَا يَزَالُ الْبََءُ بِالْمُؤْمِنِ وَالْمُؤْمِنَةِ في نَفْسِهِ وَوَلَدِهِ وَمَالِهِ حتّى يَلْقَى اللَّهَ وَمَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ[. أخرجه مالك والترمذي

.7. (4698)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Mü’min erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Tâ ki hatasız olarak Allah’a kavuşsun.” [Muvatta, Cenâiz 40, (1, 236); Zühd 57, (2401).]

ـ4699 ـ8ـ وعن مصعب بن سعد عن أبيه رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ! أىُّ النَّاسِ أشَدُّ بََءً؟ قَالَ: ا‘نْبِيَاءُ، ثُمَّ ا‘مْثَلُ، فَا‘مثَلُ، يُبْتَلى الرَّجُلُ عَلى حَسَبِ دِينِهِ فإنْ كانَ شَدِيداً في دِينِهِ صُلْباً اِشْتَدَّ بََؤُهُ، وإنْ كَانَ في دِينِهِ رِقَّةٌ اِبْتََهُ اللَّهُ عَلى حَسَبِ دِينِهِ، فَمَا يَبْرَحُالبََءُ بِالْعَبْدِ حَتّى يَتْرُكَهُ يَمْشِى عَلى ا‘رْضِ وَلَيْسَ عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ[. أخرجه الترمذي.يقال: »جاءَ الْقَوْمُ اَمْثَلَ فَا‘مْثَلَ« أىْ جاء أشرافهم وأجلّهم وخيرهم واحداً بعد واحد في الرتبة والمنزلة

.8. (4699)- Mus’ab İbnu Sa’d, babası radıyallahu anh’tan naklediyor: Der ki:

“Ey Allah’ın Resulü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?”

“Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, Allah onu da diyaneti nisbetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Tâ o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar.” [Tirmizî, Zühd 57, (2400).]

ـ4700 ـ9ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ، وَعِزَّتِى وَجََلِى  أخْرِجُ أحَداً مِنَ الدُّنْيَا أُرِيدُ أنْ أغْفِرَ لَهُ حَتّى أسْتَوْفِيَ كُلَّ خَطِيئَةٍ في عُنُقِهِ بِسَقَمٍ في بَدَنِهِ وَإقْتَارٍ في رِزْقِهِ[. أخرجه رزين.»ا“قتارُ« التضييق على ا“نسان في رزقه

.9. (4700)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Allah Teâla hazretleri ferman etti: “İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım.” [Rezîn tahriç etmiştir.”

ـ4701 ـ10ـ وعن أبى موسىَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: إذَا كَانَ الْعَبْدُ يَعْمَلُ عَمً صَالِحاً فَشَغَلَهُ عَنْهُ مَرَضٌأوْ سَفَرٌ كَتَبَ اللَّهُ لَهُ كَصَالِحِ مَا كَانَ يَعْمَلُ وَهُوَ صَحيحٌ مُقِيمٌ[. أخرجه أبو داود

.10. (4701)- Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar.”  [Buhârî Cihâd 134; Ebu Dâvud, Cenâiz 2, (3091).]

İKİNCİ FASIL

ÇOCUK ÖLÜMÜ

ـ4702 ـ1ـ عن أبى سعيدٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قالَ: ]قَالَ النّسَاءُ لِلنَّبِىِّ #: يَا رَسُولَ اللَّهِ غَلَبنَا عَلَيْكَ الرِّجَالُ، فَاجْعَلْ لَنَا يَوْماً مِنْ نَفْسِكَ فوَعَدَهُنَّ يَوْماً، فوَعَظَهُنَّ وَأمَرَهُنَّ، وَكانَ فِيمَا قَالَ لَهُنَّ: مَا مِنْكُنَّ اِمْرَأةٌ تُقَدِّمُ ثََثَةً مِنْ وَلَدَهَا إَّ كَانُوا لَهَا حِجَاباً مِنَ النَّارِ. فقَالَتِ امْرَأةٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَاثْنَيْنِ؟ قَالَ: وَاثْنَيْنِ[. أخرجه الشيخان

.1. (4702)- Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Kadınlar Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a dediler ki:

“Ey Allah’ın Resulü! Sizden (istifade hususunda) erkekler bize galip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız!”

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine onlara bir gün verdi. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı:

“Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur!”

Bir kadın sormuştu: “Ey Allah’ın Resûlü! Ya iki çocuğu ölmüşse?”

“İki de olsa!” buyurmuşlardı.” [Buharî, İlm 36, CEnâiz 6, İ’tisâm 9; Müslim, Birr 152, (2633).]

AÇIKLAMA:

1- Bu hadiste sahabe hanımlarının dinlerini öğrenme hususunda hırsları gözükmektedir. Zira Mescid-i Nebevî’nin arka kısmında yer alan kadınların, araya giren erkek cemaati sebebiyle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı işitmeleri zorlaşmış olunca daha yakından dinleme imkanı sağlayacak hususî bir gün talep ediyorlar.

2- Bazı rivayetlerde Resulullah’ın “Falanca hanımın evinde toplanın” diyerek, kadınlara mahsus vaaz gününü hususî bir evde yaptığı belirtilir.

3- Hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın kadınların dinlerini öğrenmeleri meselesine ehemmiyet verip hususî şekilde ilgilendiğini göstermektedir.

4- Hadis, keza Müslüman çocuklarının cennette olduğunu, çocukların ebeveynleri için ateşe karşı perde olacaklarını ifade etmektedir.

Bu rivayette iki çocuğu ölen kimsenin cennete gideceği ifade edilmiştir. Bir başka rivayette “Ya tek çocuğu ölmüşse?” sorusu da sorulmuş, Resûlullah bir müddet sükût buyurduktan sonra: “Tek de olsa!” diye cevap dermeyan etmiştir. Bir başka hadiste   مَنْ قَدّمَ ثَثَةً مِنَ الْوَلَدِ لَمْ يَبْلُغُوا الْحِنْثَ كَانُوا لَهُ حِصْناً حصِيناً مِنَ النَّارِ   “Kim büluğa ermemiş üç çocuğu önden gönderirse bunlar kendisi için ateşe karşı muhkem bir kal’a olurlar” buyurulmuştur. Bir çocuk gönderene de cennet verileceğini teyid eden muhtelif rivayetler var. İbnu Hacer, bunlardan en sahih olanını, Buhârî’nin Rikâk’ta kaydettiği şu rivayetin teşkil ettiğini söyler:   يقول اللَّهُ عَزّ وَجَلّ مَا لِعَبْدِى الْمُؤْمِنِ عِنْدِى جَزَاءٌ اِذَا قَبَضْتُ صَفِيَّهُ مِنْ اَهْلِ الدُّنْيَا مِنَ الْوَلَدِ لَمْ يَبْلُغُوا ثُمَّ احْتَسَبَهُ إَّ الْجَنَّةَ   “Allah Teâla hazretleri buyurmuştur: “ÔBen, dünya ehlinden sevdiğini aldığım bir kulum, onun sevabını umarak sabreder, rıza gösterirse mükâfatı ancak cennettir.” İbnu Hacer, “Bu rivayete tek çocuk da dahildir” der.

Bu çeşit rivayetlerin bir kısmı ihtisab yani “sevap niyetiyle sabır” kaydını ihtiva etmez, mutlak gelir. Bunlara göre, çocuğu ölen her mü’min bu sevaba dahildir. Ancak İbnu Hacer der ki: “Şeriatın bilinen kaidelerindendir: “Sevap niyete terettüp eder.” Öyleyse mutlak hadisleri “ihtisab”la kayıtlamak gerekir. Öyleyse mutlak hadisler mukayyed olanlara hamledilecektir.”

ـ4703 ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: َ يَمُوتُ ‘حَدٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ ثََثَةٌ مِنْ الْوَلَدِ فَتَمَسَّهُ النَّارُ إَّ تَحلَّةَ الْقَسَمِ[. أخرجه الستة إ أبا داود.وفي أخرى للترمذي: »واثْنَانِ وَوَاحِدٌ«.ومعنى »تَحِلَّةِ الْقَسَمِ« أى  تمسه النار إ مسة يسيرة مثل تحليل قسم الحالف.

2. (4703)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Mü’minlerden birinin üç çocuğu ölür ve ona da ateş değerse, bu çok hafif bir alev yalamasıdır.” [Buharî, Cenâiz 6, Eymân 9; Müslim, Birr 150-154, (2632-2635); Muvatta, Cenâiz 38, (1, 235); Tirmizî, Cenâiz 64. (1060); Nesâî, Cenâiz 25, (4, 25).]

ـ4704 ـ3ـ وعن ابْنِ عبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ كَانَ لَهُ فَرَطَانِ مِنْ أُمَّتِى دَخَلَ الْجَنَّةَ بِهِمَا. قَالَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْها: وَمَنْ كَانَ لَهُ فَرَطَ. قَالَ: وَمَنْ كَانَ لَهُ فَرَطٌ يَا مُوَفَّقَة. قَالَتْ: فَمَنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ فَرَطٌ مِنْ أُمَّتِكَ؟ قَالَ: أنَا فَرَطُ أُمَّتِى، لَنْ يُصَابُوا بِمِثْلِى[. أخرجه الترمذي.»الفرطُ« السابق المقدم على القوم في طلب الماء والمنزل، وإذا مات ل“نسان ولد صغير فهو فرط له

.3. (4704)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Ümmetimden kimin iki öncüsü varsa, onlarla birlikte cennete girer!”

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) sordu: “Bir öncüsü olan?”

“Bir öncüsü olan da, ey (hayırda) muvaffak olan!” buyurdular. Hz. Aişe tekrar sordu: “Ümmetinden hiç öncü göndermeyen?”

“Ben, ümmetimin öncüsüyüm, (şefaatimle onları cennete ben sevkedeceğim. Hatta ben bütün öncülerin en büyüğüyüm. Çünkü ücret, çekilen meşakkate göre büyür). Benim ki gibisine de hedef olmayacaklar. (Onların beni önden göndermekten daha büyük bir kayıpları, daha acılı bir musibetleri yoktur ve olmayacak da. Zira vahiy kesilmiş oldu.)” [Tirmizî, Cenâiz 64, (1062).]

ÜÇÜNCÜ FASIL

ÖLÜM VE ALLAH’A KAVUŞMA SEVGİSİ

ـ4705 ـ1ـ عن عُبَادَةِ بْنِ الصَّامِتٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ أحَبَّ لِقَاءَ اللَّهِ أحَبَّ اللَّهُ لِقَاءَهُ، وَمَنْ كَرِهَ لِقَاءَ اللَّهِ كَرِهَ اللَّهُ لِقَاءَهُ. فقَالَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْها: إنَّا لَنَكْرَهُ الْمَوْتَ. قَالَ: لَيْسَ ذلِكَ؛ وَلكِنِ الْمُؤْمِنَ إذَا حَضَرَهُ الْمَوْتُ بُشِّرَ بِرِضْوَانِ اللَّهِ وَكَرَامَتِهِ، فَلَيْسَ شَىْءٌ أحَبَّ إلَيْهِ مِمَّا أمَامَهُ، فأحَبَّ لِقَاءَ اللَّهِ وَأحَبَّ اللَّهُ لِقَاءَهُ، وإنَّ الْكَافِرُ إذَا حَضَرَهُ الْمَوْتُ بُشِّرَ بِعَذَابِ اللَّهِ وَعُقُوبَتِهِ فَلَيْسَ شَىْءٌ أكْرَهَ إلَيْهِ مِمَّا أمَامَهُ، فَكَرِهَ لِقَاءَ اللَّهِ، وَكَرِهَ اللَّهُ لِقَاءَهُ[. أخرجه الخمسة إَّ أبَا داود

.1. (4705)- Ubâde İbnuÔs-Samit (radyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

“Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!”

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ): “Biz ölmekten hoşlanmayız” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Kasdımız bu değil. Lâkin, mü’mine ölüm gelince, Allah’ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili birşey yoktur. Böylece o, Allah’a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah’ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfur bir şey yoktur. Bu sebeple Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” [Buhârî, Rikâk 41; Müslim, Zikr 14, (2683); Tirmizî, Cenâiz 67, (1066); Nesâî, Cenâiz 10, (4, 10).]

AÇIKLAMA:

1- Hadiste kulun Allah’a olan sevgi ve nefreti ile Allah’ın da kula olan sevgi ve nefreti mevzubahis edilmektedir. Kulun sevgi ve nefretini anlamak o kadar zor değildir. Ama Allah’ın sevgi ve nefreti izah gerektirir. Bu sebeple alimler: “Allah’ın kullarına muhabbeti, onun hayır ve hidayetini irade etmesidir. Kula in’amda bulunmasıdır. Nefreti de bunların zıddıdır. Yani kulun hayrını ve hidayetini irade etmemesi, in’amda bulunmamasıdır.”

Hadiste gelen  مَنْ   (kim) kelimesi şart değil de haber olarak telakki edilince şöyle bir mana çıkacağına da dikkat çekilmiştir: “Allah’a kavuşmayı seven, Allah’ın kendisine kavuşmasını sevdiği kimsedir.”

Bu durumda, Allah’ın, kula kavuşmayı sevmesinin sebebi kulun Allah’a kavuşmayı sevmesi değildir. Keza kerahat ve nefret de böyle.

2- Hadisin son kısmını anlamada Müslim ve Nesâî’de Şureyh İbnu Hânî tarikinden gelen veçhinde geçen ziyadeyi kaydediyoruz:

“…Ebu Hüreyre’yi dinledim… (hadisin aslını zikreder ve der ki:) “Sonra Hz. Aişe’ye geldim. Dedim ki: “Bir hadis işittim, eğer öyleyse hepimiz helak olduk” -Hadisi zikreder ve der ki:- “Aramızda ölümden hoşlanan kimse yok, herkes onu sevmiyor.”

Bunun üzerine Hz. Aişe: “Onun mânası senin hatırına gelen şey değil. (Hadiste ölüm hali  anlatılıyor. Ölmek üzere olan insanın) gözü belerdi mi yani can çekişen kimse, gözünü açıp yukarıya dikti mi artık etrafa bakamaz, göğsü daralır, ruh gidip gelmeye başlar, derisi titrer ve büzülür. İşte bu can çekişme halidir” der.” Bu hadisin Abda İbnu Humeyd’de gelen bir veçhinde Hz. Aişe şöyle demiştir: “Allah bir kul hakkında hayır murat etti mi, onun ölümünden bir yıl önce bir melek göndererek onu takviye edip hayırlı işlerde muvaffak kılar. Hakkında: “Hayır üzere öldü” denir. İşte bu kimse ölüm gelince sevabını gördü mü nefsi ona kavuşma arzusu duyar. Bu onun Allah’a kavuşmayı sevmesi, Allah’ın da ona kavuşmayı sevmesidir. Allah bir kul hakkında şer murad etti mi, ölümünden bir yıl önce ona bir şeytan musallat eder. Bu onu saptırır ve fitneye atar. Öyle ki: “İçinde bulunduğu şer üzere öldü” denir. Ölüm geldiği zaman, Allah’ın kendisine hazırladığı azabı görür ve nefsi bundan korkar. İşte bu onun Allah’a kavuşmaktan, Allah’ın da ona kavuşmaktan hoşlanmamasıdır.”

3- Hattabî’ye göre, hadiste geçen lika (kavuşma)dan farklı manalar muraddır:

* Muayene, (birkısım  gaybî hakikatleri ölüm anında görmek).

* Ba’s yani ölümden sonra dirilme; şu ayette olduğu gibi:   قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ حَتّى اِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ   “Allah’ın huzuruna varacaklarını inkâr edenler hüsrana uğramışlardır…” (En’âm 31).

* Ölüm; şu ayette olduğu gibi:   مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ اللَّهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللَّهِ Œتٍ   “Kim Allah’a kavuşmayı ümit ederse, Allah’ın vaadettiği o an mutlak  gelecektir…” (Ankebut 5). Keza şu ayette olduğu gibi:   قُلْ إنَّ الْمَوْتَ الَّذِى تَفِرُّونَ مِنْهُ فإنَّهُ مَُقِيكُمْ   “De ki: Kaçtığınız ölüm, mutlaka gelip sizi bulacaktır. Sonra da görünür ve görünmez alemleri hakkıyla bilen Allah’a döndürüleceksiniz…” (Cum’a 87).

* İbnu’l-Esir, en-Nihaye’de şöyle der: “Burada likâullah (Allah’a kavuşmak)tan murad Ahiret yurduna dönüş ve Allah’ın indindeki şeylerden taleptir. Bundan gaye ölüm değildir. Çünkü herkes ondan nefret eder. Öyleyse kim dünyayı terkeder ve ona buğzederse Allah’a  kavuşmayı sever, kim de dünyayı tercih edip ona kendini verirse Allah’a kavuşmayı sevmez, çünkü bu kimse, ona ölümde vasıl olur.”

* Hattabî der ki: “Kulun Allah’a kavuşmayı sevmesinin manası, ahireti dünyaya tercih etmesidir. Böylece kul, dünyada  ikametin devam etmesini sevmez, bilakis oradan göçe hazırlık yapar. Allah’a kavuşmaktan nefret, bunun zıddıdır.”

* Nevevî der ki: “Hadisin manası şudur: “Şer’an itibar edilen,  muhabbet ve nefret, hayatının sonuna gelmiş kimseye birkısım gaybî ahvalin açılıp, sonunun ne olacağı gösterilen, bu  sebeple, artık tevbesinin kabul edilmediği can çekişme anında vaki olan muhabbet ve nefrettir.”

4- HADİSTEN ÇIKARILAN BAZI FEVAİD:

* Hayır ehli, şerefleri sebebiyle önce zikredilir, şer ehli sayıca çok olsa da ikinci planda mevzubahis edilmelidir.

* Cezalar amel cinsindendir. Hadiste muhabbet muhabbetle, nefret nefretle karşılık  görmektedir.

* Bazı alimler lika’yı rü’yet olarak tevil ederek hadisten ahirette hayır ehlinin Allah’ı göreceğine delil bulmuş ise de bu zayıf addedilmiş ve lika ile Allah’ın sevabına kavuşmanın  kastedilmiş olmasının da mümkün ve makul olduğu ileri sürülmüştür.

* Can çekişen kimsede sürur ve ehemmiyet alameti zuhur ederse, bu onun hayır üzere olduğuna delildir. Aksi zuhur  ederse şer üzerine olduğuna delil olur.

* Allah’a kavuşma sevgisi, ölümü temenni etme yasağına girmez. Çünkü bu, ölümü temenni etmediği halde kişide bulunabilir.  Nitekim Allah’a kavuşma muhabbeti hasıl olan kişide bu hal, ölümün gelmesi veya gecikmesiyle ortadan  kalkmaz. Halbuki can çekişme ve gaybî halleri görme anı, ölümü temeni yasağına girmez. Bilakis o anda  temeni müstehabtır.

* Sıhhat halinde ölümden nefret etmenin farklı şekilleri var:

** Bazı  insanlar, ölümden sonraki ahiret nimetlerine, dünyayı tercih ederek ölümden nefret eder. Bu, mezmumdur.

** Bazıları,  kendisini bekleyen hesaptan korkarak ölümden nefret eder. Bunlar yeterli amelde bulunamadığını, hazırlığı olmadığını idrak eder de gerekli şekilde Allah’ın emrini yerine getirmek arzusuyla ölmemek ister. Bunlar ölümden nefret etmede mazurdur. Bu gruba girenlerin çok ciddi şekilde uhrevi hazırlığa girişmeleri ve ölüm gelinceye kadar bu hali terketmemeleri gerekir. Ölüm geldi mi, bunların Allah’ın rahmetinden ümidvar olarak ölümü nefretle değil,  muhabbetle karşılamaları icab eder.

* Dünyada, sağlardan hiç kimse Allah’ı göremez. Bu görme işi, mü’minlere ölümden sonra vaki olur. Zira, hadisin bir başka veçhinde:   وَالْمُوْتُ دُونَ لِقَاءِ اللَّهِ   “Ölüm, Allah’a kavuşmadan öncedir” ibaresi gelmiştir. Lika, rü’yetten daha âmm bir tabirdir. Öyleyse lika ortadan  kalkınca  rü’ yet (görme) de ortadan kalkar. Nitekim bir Müslim hadisinde, buradakinden daha sarih olarak şöyle buyrulmuştur:   إنَّكُمْ لَنْ تَرَوْا رَبَّكُمْ حَتّى تَمُوتُوا   “Siz, ölmedikçe Rabbinizi göremeyeceksiniz.”

About Darul hikmet

serbest

Yorum bırakın